02.05.2021

İL MÜFTÜSÜ MUSTAFA SOYKÖK'ÜN RAMAZAN AYININ SON 10 GÜNÜ VE İTİKAF İLE İLGİLİ BASIN AÇIKLAMASI

MANİSA İL MÜFTÜSÜ MUSTAFA SOYKÖK’ÜN

RAMAZAN AYININ SON 10 GÜNÜ VE İTİKÂF

İLE İLGİLİ BASIN AÇIKLAMASI

 

Bismillahirrahmanirrahim.

3 Mayıs Pazartesi gününden itibaren Ramazanın son 10 gününe girmiş bulunuyoruz. Bizler için Ramazanın her günü ve gecesi değerlidir. Ancak Ramazan ayının son 10 günü daha fazla ibadet ve taatla değerlendirilmesi gereken bir zaman dilimidir.

 

Hz. Peygamber (sas) Ramazan’ın son 10 Gününü Nasıl Değerlendirmiştir?

Ramazan ayını en güzel şekilde değerlendirmeye özen gösteren Allah Resûlü, Ramazan’ın son on gününe daha da önem verir, ibadet hususunda başka zamanlarda göstermediği gayreti gösterirdi. Sadece kendisi için değil, ailesinin de aynı feyiz ve bereketten faydalanmasını ister ve geceleri aile fertlerini ibadet için uyandırırdı. (Müslim, İtikaf, 7.)

Hz. Peygamber’in bu hassasiyetinin ardında yatan sebep, bin aydan daha hayırlı olduğu bildirilen Kadir Gecesi’ni ihya etmiş olma düşüncesiydi. Resûl-i Ekrem, son on günü i’tikâfta geçirmekle, âdeta bu kadirli geceyi, gece gündüz ibadetle, tefekkürle geçirmek istemekteydi.

Nitekim Cebrail (as) tarafından Kadir Gecesi’nin Ramazan’ın son on gününde olduğu kendisine bildirilene kadar Hz. Peygamber, önce Ramazan’ın ilk on gününde, sonra ortasındaki on günde i’tikâfa girmişti. Ancak her defasında Cebrail (as), “Aradığın şey önünde(ki günlerde)dir.” diye uyararak nihayetinde onu son on günde i’tikâfa girmeye sevk etmişti. (Buhari, Ezan, 135.) Resûlullah, bundan böyle Ramazan’ın son on günü i’tikâf edeceği yere çekilmiş ve ashâbına da Kadir Gecesi’ni, Ramazan’ın son on gününde aramalarını söylemişti. (Tirmizî, Savm, 72)

Peygamber (sas) Efendimiz, girmekten vazgeçtiği i’tikâfın kazası olarak Şevval ayında girdiği bir sene hariç, diğer sekiz i’tikâfını hep Ramazan ayında ve çoğunu da Ramazan’ın son on gününde gerçekleştirmişti. Ancak ilim adamları, i’tikâfın zamanı ve süresi konusunda farklı görüşler ileri sürmüşlerdir. Buna göre i’tikâf, Ramazan’da ve Ramazan dışında olabileceği gibi belirli bir süreye de tâbi değildir. İ’tikâf niyetiyle camide birkaç gün veya birkaç saat kalmak yeterlidir. Çok kısa bir süreyi de i’tikâf için yeterli gören âlimler bulunmaktadır. (“İ’tikâf”, DİA, XXIII, 458)

 

İtikaf Nedir?

Dini bir terim olarak itikaf; akıl sağlığı yerinde ve ergenlik çağına gelmiş bir Müslümanın beş vakit namaz kılınan bir camide ibadet niyetiyle bir süre durması demektir. Kişi bu ibadet vesilesiyle nefsani arzularından sıyrılmakta, dünyevi meşgalelerden uzak durmakta ve manevi derecelerini yükseltmektedir. 

İnsanın, Allah’a tam bir teslimiyet içerisinde ibadet ve taatte bulunmak amacıyla zamanının belirli bir kısmını ayırması ve bu esnada meşrû bile olsa her türlü nefsânî ve şehevî arzulardan uzak durması, mânen olgunlaşması için önemli bir vesiledir. Dinî duygu ve düşüncenin yoğun bir şekilde yaşandığı, mümkün olduğu ölçüde dünyevî isteklerden uzaklaşarak Yüce Yaratıcı’ya yönelinen bir ortam, insana derin bir mânevî ufuk ve imkân sunmaktadır.

İ’tikâf, kökleri Hz. İbrahim zamanına kadar giden bir ibadet çeşididir. Yüce Allah, Hz. İbrahim ile oğlu İsmail’e, tavaf edecekler, orada ibadete kapanacaklar (i’tikâfa girecekler), rükû ve secde edecekler için Beyt’i temizlemelerini emretmişti. (Bakara, 2/125)

 

İtikafın Sahih Olmasının Şartları Nelerdir?

İtikâfın sahih olabilmesi için itikâfa giren kimsenin cünüplük, hayız ve nifas gibi hallerden temizlenmiş bulunması ve itikâf için niyet etmesi şarttır.

 

İtikafın Zamanı

Yılın herhangi bir zamanında itikâfa girmek mümkün olmakla birlikte Ramazanın son on gününde itikâfa girmek daha faziletlidir. Nitekim Allah Resûlü (s.a.s) Ramazan’ın son on gününde itikâfa girmiş ve bu sünnetine vefatına kadar devam etmiştir. (Buhârî, İ tikâf, 1.) Hanımlarının yanı sıra birçok sahabi de onunla beraber bu sünnete ʿ uymuşlardır. İtikâfa özellikle Ramazan ayının son on gününde girilmesi, bin aydan daha hayırlı olan Kadir gecesini de ihya etme fırsatı vereceği için ayrı bir önem taşımaktadır.

 

 

İtikafın Süresi

Nafile olan itikâfın en azı bir gündür. İmam Ebû Yusuf en az süreyi, bir günün yarıdan fazlası olarak belirlerken İmam Muhammed itikâf için bir saati de yeterli bulur (Merğînânî, el-Hidâye, II, 290).

İtikâfa giren kimse, camide yer, içer, uyur ve ihtiyacı olan şeyleri mümkün olduğu takdirde camide tedarik eder. Tuvalete gitmek, abdest almak ve gerekli olduğunda gusletmek gibi tabiî ihtiyaçları için ise camiden dışarı çıkabilir. Bu gibi zorunlu hâllerin dışında camiden çıkarsa itikâfı bozulur (Merğînânî, el-Hidâye, II, 291-293).

Bu anlatılan şekli ile camide itikâf erkeklere mahsustur. Kadınlar ise evlerinin namaz kılmak üzere belirledikleri bir yerinde itikâfta bulunabilirler (Merğînânî, elHidâye, II, 291). Şâfiî mezhebine göre ise, mescid dışında itikâf caiz değildir.

 

Tam Kapanma Dönemini İtikaf Sünnetini İhya Ederek Değerlendirebilir Miyiz?

Salgın hastalıkla mücadele tedbirleri nedeniyle bu yıl camilerde itikafa girmek mümkün olmamaktadır. Ancak, itikâf sünnetinde asıl olan itikâfın camilerde yapılması olmakla birlikte salgın vb. mücbir sebepler olması durumunda -kadınların evlerde itikâfa girebildikleri gibi- erkeklerin de evlerinin mescit edindikleri bir odasında şartlarını gözeterek itikâfa girmeleri bazı âlimlerimizin görüşleri doğrultusunda caiz görülmüştür.

Buna göre bir Müslüman, evinin mescit edindiği bir odasında itikâfa girerek, Kur’an-ı Kerim okumak, namaz kılmak, tevbe, istiğfar, dua ve niyaz etmek, kelime-i tevhid ve tekbir getirmek, nefis muhasebesi yapmak, Cenâb-ı Hakkın varlığı, birliği ve kudreti hakkında tefekkür etmek, gereksiz söz ve işlerden uzak kalmak suretiyle Peygamberimizin bu güzel sünnetini ihya edebilir. Dolayısıyla pandemi ile mücadele günlerinde tam kapanma dönemini bu şekilde ibadetle ve itikaf niyetiyle değerlendirmek pek ala mümkün olacaktır.

Bu, modern hayatta gündüzleri iş güç, geceleri televizyon gibi pek çok oyalayıcı nedenden dolayı, tefekküre, daha doğrusu kendisine zaman ayıramayan Müslüman için bulunmaz bir fırsattır.

Son yıllarda kimi çevrelerin, hayatın yoğun stresine ve sorunlarına karşı, reiki,  meditasyon, yoga gibi bazı uygulamaları yegâne çözüm gibi sunulabilmektedir. Oysa huşû içinde kılınan namaz ile i’tikâf içinde geçirilen vakitler, sadece bir zihin boşalması değil,  aynı zamanda imanın kemale erdirilmesi gayreti, nefis muhasebesi, nefis terbiyesi ve tezkiyesidir aslında. Kişinin nereden geldiğini ve nereye gittiğini derinlemesine tefekkür ederek hedeflerine daha emin adımlarla ilerlemesi için tamamen kendine ayırdığı vakitlerdir. Bireyin kendini hatırlamasıdır, Rabbini hatırlamasıdır, hakikat aynasına bakıp kendine gelmesidir.

Ve ne yazık ki, bizi rahatlatacak, hayatımızı kolaylaştıracak, dünyamızı yaşanır kılacak “huşû içinde kılınan namaz” ile “tefekkürle geçirilecek i’tikâf” gibi iki önemli alternatif, toplumumuzda unutulmaya yüz tutmuş vaziyettedir. İşte i’tikâf, bize bizi, bizi biz yapan değerlerimizi, kendimizi, öz benliğimizi hatırlatacaktır.

Hz. Peygamber (sas) bu ibadetin insana kazandıracaklarını şöyle ifade etmiştir: “İ’tikâfa giren, günahlardan uzak kalır ve kendisine tüm iyilikleri işleyen gibi iyilikler yazılır.” (İbn Mâce, Sıyâm, 67)

Bu duygu ve düşüncelerle Ramazanın feyiz ve bereketinden istifade ederek sağlık ve afiyet içerisinde Kadir gecesine ve bayrama bizleri kavuşturmasını Yüce Allah’tan niyaz ediyorum.

 

Mustafa Soykök

Manisa İl Müftüsü